Qaraim languages and literatures and Karaism

Qaraim languages and literatures and its Archive Blog Qaraim Tili

QARAIM LANGUAGES AND LITERATURES ONLY

The Qaraim (Karaites) are a religious and cultural group made up of individuals who adhere to the tenets of the Old Testament of the Hebrew Scriptures alone. Their ethnic and religious roots have been a subject of ongoing discussions to the present day.

Over the centuries they have developed their own spiritual and secular literature, creating their own distinct dialects apart from the standard forms of the languages in the areas in which they've lived.

The question is still open as to whether these dialects can be considered independent languages, since they have their own written traditions. These dialects include: Qaraite Hebrew of Constantinople, Qaraite Turkic (several dialects of Crimea, Lithuania, Ukraine), Qaraite Arabic, Qaraite Aramaic, Qaraite Greek of Turkey and the Qaraite Persian dialects.

The number of literary works written in these dialects is enormous, and has hardly been explored. Due to the efforts of their religious opponents, such as the Pharisees, the Qaraim were labeled as an insignificant and unimportant sect.

Since the discovery of the Cairo Geniza, the Dead Sea Scrolls and the Avraham Ben Shemuel Firkovich collections, anthropologists and lingusts no longer consider the Qaraim as such anymore. Qaraim studies have become a hot topic in academic circles, but despite this recent revival of interest in the Qaraim, the linguistic and literary aspect of Qaraim culture remains largely unexamined. This blog is focused SOLELY upon research involving the examination and restoration of the LANGUAGES and LITERATURES of Qaraim.

Saturday, January 14, 2012

Karaim ve Rabbanim Arasında-Rabbi Eliyahu Mizrahi, 57:176-192-Sefer Ha Mispar 1533 Istanbul

Karayim ders verilmesine karşı çıkarılan bir aforoz tebliği konusunda:

Konstantiniye şehri kongregasyonlarının bazı üyeleri tarafından, şehrin liderleri ile birlikte, Poli Kongregasyonu sinagogunda çıkarılan aforoz tebliğine ilişkindir. Buna göre: Kimse Karayime hiçbir konuda eğitim veremez: Ne Kitabı Mukaddes, ne Mişna, ne Talmud, halakha ya da agada, ne de-ister metnin basit, bire bir anlamı, ister mistik tefsirler olsun- Kutsal Kitap tefsirleri,ne herhangi bir (adı ve hatırası yeryüzünden silinesi) Yunan bilgeliği, ne mantık, bilim, metafizik, matematik, kesirler, astronomi, müzik, etik, ne de bu disiplinlerin herhangi bir branşında, ne izahat yolula, ne de inceleme, tartışma, okuma ve hatta küçük çocukların (okuma öğrenirken) yaptıkları gibi sessiz harfleri seslilerle birleştirmek suretiyle.

Ve bunlar, bu aforoz tebliğini çıkarması için şehrin tüm kongregasyonlarının başkanı olan Hahamı çağırttılar, ancak o, izin verilmiş bir şeyi yasaklamanın yanlış olduğunu bildirerek bunu reddetti. Haham ayrıca, Yunanlılar tarafından yorumlanan bu bilginin, bilindiği kadarıyla onların kendi zihinlerinden, kendi araştırmalarından çıkardıkları sonuçlardan edindikleri bilgiler olduğunu ve böyle konuları ister Hristiyanlara, ister Müslüman, ister Karayim ya da istediği herhangi bir milletten birine öğretmeye herkesin izni olduğunu bildirdi. Ortada yasak falan olmadığına göre, buna karşı nasıl tebliğ çıkarabildiniz?
Daha sonra Haham sözlerine riayet edilmediğini gördü ve konu üzerine bir karara varmak için ertesi sabaha kadar süre verdi. Yasak taraftarları, hahamın zaman kazanmak için onlara gelmeden geceyi geçirmeye niyetli olduğunu görünce, emellerini gerçekleştirmek üzere sabahleyin toplanmaya kendilerni zorlamak için, bir aforoz tebliği çıkardılar. Buna göre, pek çok kişi sonunda tersi bir kanaate varsa bile, kimsenin görüşünü değiştirmesine izin verilmeyecekti.

Öğretmenler bu planı duydukları zaman, yasaktan yana hareket edenlere karşı feryat ederek şöyle dediler: Dedelerimizden ve babalarımızdan bugüne kadar bize izin verilen bu işi ne diye bize yasaklıyorsunuz! Bu konular, adları ve hatıraları yeryüzünden silinesi Yunan bilgeleri tarafından yazılmış kitaplarda yer alır. Ve yazıldıkları günden bugüne kadar, her millet diğerine, Hristiyanlar Yahudilere, Yahudiler Hristiyanlara, Müslümanlar Yahudilere, Yahudiler Müslümanlara, Hristiyanlar Müslümanlara ve Müslümanlar Hristiyanlara bunları öğretmektedir. Halkımızın önde gelen pek çok bilgini, kendilerini geçindirmek, hayatlarını onurlu biçimde kazanmak, başka işlerle kendilerini alçaltma ihtiyacından kurtulmak için Karayime, Hristiyana ve Müslümanlara eğitim vermişlerdir ve onlara karşı bir söyleyen tek bir kişi dahi çıkmamıştır. Şimdi ne suç işledik, ne günah işledik ki, hiçbir hatamızı görmeden üstümüze çullanıp, aforoz kılıcı ile bizi baskı altına alıyorsunuz?

Ve bir grup öğretmen ayaklanıp tüm Konstantiniye sinagoglarının Baş Hahamı'na gittiler ve bu durumu protesto ettiler. Haham onlara (yasak koymaya çalışanların)yaptığının iyi bir şey olmadığı, serbest bir şeyi kimseye yasaklayacak yetkileri olmadığı cevabını verdi. Öğretmenlere, şimdi otağınıza dönün, ben onları bu niyetlerini gerçekleştirmekten alıkoymak için üzerime düşeni yapacağını, dedi.

Öğretmenler onunla konuşurlarken, yasağın gelmesi için aktif biçimde çalışan bazı liderler belirdi; zira bunlar, öğretmenlerin protestoya gittiklerini haber alımışlardı. Ve bu iki grup, gitgide şiddetlenen bir tartışmaya girdiler. Yasağın çıkmasında rolü olanlar hışımla oradan ayrıldılar ve Poli sinagogunda toplanan ve bu yasağın çıkması için uğraşan gruba karşı protestoda bulunan kim olursa dövmeleri için, eller sopalı bir yığın serseri topladılar.

Sabahleyin, öğretmenler, Zeitun sinangogunda, kongregasyon üyeleri, şehrin liderleri ve yaşlılarından oluşan çok büyük bir meclis topladılar. Burada, Baş Haham'a, yasağın çıkarılması için toplanan kurulun planını hükümsüz kılması çağırısında bulundular. Haham(Zeitun sinagoguna) geldi ve tam konuşmaya başladığı sırada, diğer meclisten ulaklar gelip Hahama ilk meclisin toplandığı Poli Sinagoguna, bizim yanımıza gelmeyip de neden bu meclise katılıyorsunuz? diye sordular.

Haham onlara şöyle yanıt verdi: Çünkü gördüm ki sizler niyeti kötü-bu sürtüşmeyi devam ettirmek isteyen-cahil ve düşüncesiz insanları, emellerinizi gerçekleştirmek için meşru ya da gayrimeşru her yolu kullanacak kişileri aranıza aldınız.

Onlarla gitmesi için hahama yalvadıkları halde, o bunu reddetti; bunun üzerine onlar (ulaklar) yollayarak, onlara gitmeyi kabul ederseniz, sizin için iyi olur, yoksa bilin ki tüm meclis onlara önderlik etmek ve yönetmek üzere yerinize bir başka haham atamayı şimdiden kabullenmiş ve bo konuda görüş birliğine varmıştır dediler.

Haham bunları duyunca , yanında İsrailli ihtiyar heyetinden birileriyle, kalkıp gitti. Zorbalar Poli Sinagogunun önünde-ellerinde sopalarla-dikilmiş, gelen kişinin, planlarını bozmayı kendine iş edinmiş bu insanın kim olduğunu görmek için bekliyorlardı. Bunlar, Her kim ki planımıza haksız yere karışır ve yasağın çıkması için toplanılan bu salonun girişine yaklaşırsa, kesinlikle ölecektir, diye beyanda bulunmuşlardı. Bu kötü sözleri duyan öğretmenler, bu yüzden oraya yaklaşıp, konuşup, görüşlerini bildirme imkanı bulamıyordu. Ve Haham orada hiçbir öğretmenin olmadığını, oradakilerden hiçbirinin de-zorbaların üzerlerine çullanması korkusuyla-yasağın engellenmesini savunan şeyler söylemeye cesaret edemediğini gördü ve bir önceki gün toplanmış olanların, niyetlerine ters düşen makul bir argüman duysalar ve karşıt görüş çoğunluk durumuna gelse bile, kimsenin fikrini değiştirmemesini öngören bir yasağı kabul ettiklerini öğrendi. Bu yüzden, haham sessiz kaldı ve iyi ya da kötü tek bir kelime etmedi. Öğretmenlere karşı çıkanlar Tanrı'nın evinde ayağa kalkıp, Tevrat tomarlarını ellerine aldılar ve planladıkları gibi, yüksek sesle yasağı ilan ettiler.

Bana öyle geliyor ki, bu yasağın , onu onaylayanlar dışında başka hiç kimse için bir aslı yoktur... İşte, şu yanıttan da sizin çok açık göreceğiniz gibi, Poli Kongregasyonu sinagogunda meclis tarafından kabul edilen- Karayimin Yunan bilgeliği konusunda dahi eğitilmesine karşı çıkan-bu yasak, yalnızca o meclisi, onu kabul edenleri bağlar. Öte yandan, onu kabullenmeyenler, yasağı geçiren mecliste diğerleriyle yan yana yer almış, elinde Tevrat tomarı tutan biri dahi olsa, bu yasak o kişiyi hiçbir biçimde bağlamaz. Hele orada olmayan ve ayaklanıp bunu protesto etmiş olanları hiç. Zira bunu çıkaranlar bu yasağı ister bir ahit, ister bir nidu'i olarak düşünmüş olsun, bunun hiçbir hükmü olmadığı apaçık bellidir. Ve eğer bu kesinse, öğretmenlerden bir kısımının yasağı kabul edip bir kısımının etmemesi gibi bir durum söz konusu olmadıkça, Yahudi cemaati içinde ayrılık çıkarmayı yasaklayan kural, bu örnekte geçerli olamaz. Öyle olsaydı, azınlıkta kalanlar, ayrı grupların oluşmasını ve Yahudi halkı arasındaki uzlaşmazlığın tırmanmasını engellemek için, çoğunluğun iradesini kabul etmek zorundaydı. Şimdiki örnek öyle olsa, az önce adı geçen cevaptaki, insanların bazılarının yasağı istedikleri ve yasağın aleyhinde konuşan kimseyi dinlemedikleri ,bazılarının ise yasağı istemediği ve kimi isterlerse ona uymayı arzuladıkları sorunla benzer bir durum olurdu. Oysa burada, öğretmenler arasında hiçbir fikir ayrılığının olmadığı, Karayime eğitim verilmesi yasağını reddetmekte hepsinin fikir birliğine vardıkları ve hepsinin eskiden olduğu gibi Karayimi eğitmeyi sürdürmek istedikleri söz konusu durumda, Yahudiler arasında ayrılık çıkarma yasağının geçerli olmayacağı açıktır ve kolaylıkla anlaşılabilir. Bu yasağın, ihtiyari bir meseleyle ilgili olduğunu da inkar edemeyiz. Maimonides'in responsum'unda tartışılan yasak gibi, bu da, ne bir emrin yerine getirilmesi, ne de bir yasaktan sapılmasıyla ilgili. Bunun, bir yasağın ihlaliyle ilgili olduğu-yani Karayimin sözlü Tevrat'ı inkar eden heretikler oldukları ve bir mezar çukuruna atılmaları gerekenlerden oldukları, dolayısıyla, zihnin aydınlatılmasından daha yüceltici bir olmadığına göre, zihni aydınlatan konularda onları eğitmek suretiyle yüceltmenin uygun olmadığı şeklinde bir savunma yapılamaz. Öyle olsa, her ne kadar bir mezar çukuruna atılacaklardan olmasalar da, yüceltilecekler arasında da olmayan Müslümanlara ve Hıristiyanlara bu konuları öğretmek de uygunsuz olurdu. Eğer bu konularda eğitim vermek yasaklanan yüceltmenin anlamına karşılık gelseydi, Müslümanları ve Hıristiyanları eğitmek de yasaklanmış olurdu. Ancak durum böyle değildir, zira onlar kendileri de kabul ediyorlar ki , bu konuların Hıristiyanlara ve Müslümanlara öğretilmesine karşı hiçbir yasak mevcut değildir. Yahudi halkının kendinden kişilerin yaşadığı her yerde nasıl konuştuklarını, Hıristiyanlar ve putperestlere nasıl eğitim verdiklerini gidin görün. Hiçbir şehirde, bunu engelleyen tek bir otorite dahi yoktur.
Hatırası mübarek olan Maimonides'e atfedilen efsanelerden anlaşılıyor ki, onun bu konulardaki öğretmenlerinin çoğu Müslümandı ve bu konuları kendilerine öğretmesi için ona gelenler arasında başka milletlerden insanlar da vardı. Dahası, onunla başka milletlerden olanlar arasında, akla gelebilecek her disiplinde, sayısını bilmediğimiz pek çok soru-cevap alışverişi yaşanmıştı. Bununla birlikte, böyle bir eğitim sonraki dünyada ruha kesinlikle hiçbir fayda getirmemektedir. Öyle olsaydı, Tevrat bize, sonraki dünyada daha çok mükafatlandırılmak için bu konuları öğrenmemizi emrederdi; ve dünyanın hiçbir yerinde bunu emreden tek bir otoriteye rastlamamışızdır. Tersine, bazı otoriteler bunların öğrenilmesini toptan yasakladılar. Bu tür bir öğrenime izin verenler bile, bunun mecburi olduğu hükmünü vermemiştir. Dolayısıyla, ruhun bu öğrenimden sağlayacağı fayda, ancak hükümdarlar ve onların savaşlarını konu edinen, İskender, Josippon ve çeşitli uluslara ait benzeri tarih kitaplarınınkiyle kıyaslanabilir. Bunlar ruhlarını yücelttiği için ve bu hikayeler, hükümdarların savaşları sırasında icat ettikleri bu numaralar, taktikler ve stratejiler onları eğlendirdiği için Karayimin bu kitaplarla eğitilmesi nasıl yasaklanmıyorsa, kişiye zevk veriyor olsa bile, diğer konuların öğretilmesini yasaklamak da ,aynı şekilde, uygunsuzdur.
Bir çok oyun ve benzeri gibi, haklarında kitaplar yazılmış olan ve ruhu yülcetip ona zevk veren pek çok öğrenim konusu mevcuttur. Öyleyse, ruha bunca yarar sağladığı ve keyif verdiği için bunların da Karayime öğretilmesinin yasak olduğu mu söylenecek? Bu mantıkdışıdır. Neden bu ve benzeri iddialarda, sırf tartışma olsun diye öne sürülmüş argümanlarla nefes tüketelim?!

Özetle, bu konular, onları kendi zihinlerinde yaratan Yunanlıların buluşu olup, Tanrı'nın esinlediği sözler değildir. Bunlar daha ziyade, yararlanmak isteyen herkese öğretilebilen mesleki hünerler gibidir. Yunan bilgeliğinin fayda amacıyla öğretilmesine karşı yasak koyanlar, diğer tüm zanaatleri yasaklayanlara benzerler. bunu yapmakla, başkalarını, izin verieln bir şeyi yapmaktan men etmeye çalışmakta ve böyle bir yasak çıkarmakla onları baskı altına alarak, geçim vasıtlarını yok etmektedirler. Asıl böye davranışların caiz olmadığı kesindir.

Bunun birtakım zararlara yol açtığı durumlarda, söylediğimiz daha da geçerlidir. Zira kendi gözlerimizle gördüğümüz ve kimsenin inkar edemeyeceği gibi, öğretmenlerin Karayimi eğitmeleri engellendiğinden beridir, Rabinitler arasında da eğitim gerilemiştir. Öyle gerilemiştir ki ortada eğitim adına bir şey kalmamıştır. Bunun sebebi, Karayim rabinik midraşim'i okudukları zaman, Rabinit öğrencilerin onlara imrenmesi ve çalışmalarına daha büyük bir gayretle sarılmalarıdır, zira öğrenciler arasında rekabet, çok daha fazla bilgilenmeye yol açar. Ve öğretmenler Karayime eğitim vermeyi bıraktığından beridir kıskançlık kalmamıştır ve bizler arasında Tevrat daha az öğrenilir olmuştur ki bundan daha büyük bir zarar olamaz!

Şimdi sizler bu konuları okuyup öğrenmenin (Tanrı katında) mükafat göreceğini savunabilirsiniz. Nitekim, Tevrat'ımızın talebelerinin, mübarek Maimonides ve Mübarek Haham Avraham İbn Ezra ve onlar gibi muazzam düşünürlerin bazılarının görüşü böyledir. Öte yandan, her nasıl ortaya konulursa konulsun, duru böyleyse bile, yine bunların Karayime öğretilmesinin serbest olduğu ve bununla ilgili bir yasak olmadığı sonucuna varabiliriz. Bir yandan, eğer bir Karayi Sözlü Kanunları inkar ettiği için, Karayimin öbür dünyada yeri olmadığı-Maimonides'in Hilkhot Teşuva'nın üçünü bölümünde yazdığı gibi-kötülükleri ve büyük günahları yüzünden sonsuza dek azap çekecek, yok edilecek ve yargılanacaklar arasında oldukları için, Karayim bu konuları öğrenmekten dolayı hiçbir mükafat almıyorsa, o zaman bunları okumak başkalarına yarar sağlasa bile, Karayim bu konuları öğrenmekten hiçbir fayda elde edemezler. Diğer yandan, eğer bu konuları öğrendikleri için mükafatlandırılırlarsa, eğer bunları öğrenmek, sözlü Tevrat'ı inkar ettikleri halde onları cehennemden kurtaracaksa, ki bu doğrusu imkansızdır, eğer durum böyleyse o zaman (onlara eğitim verilmesine karşı) herhangi bir yasak yoktur. Öbür dünyada mükafatlandırmak, insan değil, Tanrı'nın işidir. Dolayısıyla eğer bu konuların öğrenilmesi sayesinde Tanrı, inkarlarından vazgeçmedikleri halde onları cezalandırmaktan vazgeçmek isterse, o zaman-onların Tanrı'nın sevdiği kullar haline geldikleri ve Tanrı'nın onlardan hoşnut olduğu, onları kendine yaklaştırdığı farz edilirse-onlara eğitim veren ve onları cemaate yeniden kazandırmaya çalışanların yaptığı şey en büyük takdire layık bir davranıştır. Onlara bahşedilmesi yasaklanmış olan şey, Tanrı'nın değil yalnızca bizim mükafatlarımız, onları iyileştirmek, doğumda karılarına yardım etmek ve çocuklarına bakmak gibi hayır işleridir. Bunlar yasaklanmıştır, çünkü onların yıkımını isteyen Tanrı'nın iradesine zıttır. Öte yandan, hayrın onlara mübarek Yaradan'dan geldiği durumda, bunun tam tersine, bu yönde bir çaba sarf eden her kişi, yoldan çıkmış olanı sürüye döndürmek yönünde çaba harcamış olur. Ve herkes için hayırlı olan bu davranıştan daha övülesi bir fiil olamaz.

Üstelik, çağımızın Karayimi, kendi muhakemeleriyle heretik inançlarına sımsıkı tutunan ve Tevrat'ı tiksintiyle inkar eden Sadukiler ve Boethus gibi, sözlü Tevrat'ı kendi inisiyatifleri ile inkar eden heretikler değillerdir. Ötekiler asi konumundadır. Oysa çağdaş Karayim(asi konumunda olmayıp) Tevrat ve Yahudilikten habersiz milletlere esir düşmüş bir çocuğa benzetilebilir. Sonra Yahudi olduğunu öğrense bile, böyle bir kişiyi cezalandırmak bize emredilmemiştir. Yahudi olmayanlar onu kendi yanlış fikirleriyle yetiştirdiklerinden, onunki bir baskı altında kalma durumudur. Mübarek Maimonides, Hilkhot Mamrim'in üçüncü bölümünde böyle yazar.

Sözlü Tevrat'ın varlığını kabul etmeyen kişi, Tevrat'ta sözü edilen asi ihtiyardan ziyade, heretik kategorisindedir ve sözlü Tevrat'ı inkar ettiğini herkes öğrenince, herhangi biri tarafından idam edilebilir. Bu kişinin bir mezar çukuruna atılması ve diğer tüm heretikler, Epikurosçular vb. gibi oradan çıkarılmaması gerekir. Bu ölçüt kim için uygundur? Kendi istek ve heveslerinin keyfiliğine kapılarak, sözlü Tevrat'ı kendi zihni ve kendi kendine vardığı çıkarımlara dayanarak inkar eden, sözlü Tevrat'ı kendi inisiyatifi ile inkar edene ve onun müritlerine. Bunların, babaları tarafından yoldan çıkarılmış olan, heretik inancın içine doğmuş ve onunla yetişmiş çocukları ve torunlarına gelince: Onlar, başka uluslarca esir alınmış ve onların diniyle yetiştirilmiş bir çocuk gibidir. Böyle bir kişi, sonradan Yahudi olduğunu öğrense ve Yahudilere ve dinlerine saygı gösterse bile, baskı altındadır, zira onlar onu kendi yanlışlarıyla yetiştirmişlerdir. Babalarının hatalarını örnek alan çocukların durumu da böyledir. Dolayısıyla, onları tövbe etmeye yöneltmek ve onlar manevi güce, yani Tevrat'a dönene kadar onlara barışçıl yollarla yaklaşmak uygun olur. Ve aceleyle onları öldürmeye girişilmemelidir. ''Ve aceleyle onları öldürmeye girişilmemeli'' sözü, onlara töve ettirmek için uğraştıktan sonra eğer hala bizi dinlemiyorlarsa, onları öldürmek doğrudur şeklinde yorumlanmamalı, zira Maimonides daha önce onları, hiçbir biçimde ölümle cezalandırılamayacak olan, başka milletlerce esir alınmış bir çocuğa benzer gördüğünü bildirmiştir.

Başka milletlere esir düşmüş bir çocuk, tövbe etmeye yanaşmasa bile, baskı altında olduğundan ölüm cezasından muaftır zira baskı altında olan kişi hariç şeklindeki muafiyetten bunu anlıyoruz.

Dahası, Karayimin çouklarını Şabat günü sünnet ettirmenin caiz olup olmadığı konusunda bir responsum'dan, Mübarek Maimonides'in, onlar bizlere karşı ikiyüzlü davranmadıkları, bize karşı kötü sözler etmedikleri ve bu soyun Rabinit otoritelerini iftiralarla karalamadıkları sürece, onlara hürmet etmenin ve erdemli davranışlarla onları yanımıza çekmenin, onlara karşı mütevazi olup, dürüstçe ve barışçıl yöntemlerle davranmanın doğru olacağını savunduğu görülür.

Bu yüzden, onlara hürmet etmek-evlerini ziyaret etmemizi gerektirse bile-hal hatır sormak, çocuklarını sünnet etmek, ölülerini gömmek ve yas tutanlarını teselli etmek caizdir. Şimdi, eğer onlar tövbe etmedikleri için ölümle cezalandırılabilir olsalardı, onlara hal hatır sorup, çocuklarını-Şabat gününde dahi- sünnet edebilmemiz nasıl mümkün olurdu! Bir insanın tövbe edip etmeyeceği kısa sürede belli olur; durum böyleyken, ölümle cezalandırabileceğimiz insanların oğullarını sünnet etmek suretiyle neden Şabat gününü ihlal edelim?

Maimonides'in responsum'unda sözü edilenler, bir şehre yakınlarda gelmiş Karayim ve Rabinitler bile değildir. Söz konusu responsum daha ziyade aynı şehirde ezelden beri- belki bin yıldır birlikte yaşamakta olan Rabinit ve Karayimi ele alıyor. O halde nasıl olur da herşey bilinirken, tüm bu zaman boyunca Rabinitler onlardan tövbe etmelerini isteyip, onlar bunu yapmamışken, Karayimin oğullarını sünnet edebilirler? Eğer bin yıl boyunca tövbe etmemişlerse, onların çocuklarını sünnet ederek Şabat gününü ihlal etmemize nasıl izin verilebilir?Onların ölüm cezasıyla cezalandırılabilecekleri ve onların iyiliği ve onurunu gözeterek değil, onların ölümüne yol açacak şekilde davranmamızın caiz olduğu doğruysa-bizim soyumuzun otoritelerine saygı göstermeleri ve Tanrı'nın mübarek bayramlarına açıkça hürmetsizlik etmemeleri koşuluyla onlara hürmet etmemize nasıl müsaade edilir!

Dahası, Maimonides'in söylediklerinde-bize karşı ikiyüzlü davranmadıkları, kötü sözler söylemedikleri ve bizden olanların Rabinit otoritelerini iftiralarla karalamadıkları süree vs.-her ne kadar onlar günah işlemeye devam etseler de, bizden onların otoritelerini kötülemedikleri ya da(her ne kadar dini bayramları gizlice ihlal ettiklerini bilsek de) bunu açıkça yapmadıkları sürece, bizim için fark etmeyeceği ima edilmiştir. Buna ilaveten, Maimonides bunlar şu şu zamana kadar tövbe etmeliler şeklinde hiçbir süre belirtmemiş olduğundan, onlara hal hatır sorma ve çocuklarını sünnet etmenin-şartları ciddiye almaları koşuluyla-her zaman geçerli bir kural olduğu anlamı çıkarılabilir. Tüm bunlardan, onları töve ettirmeye uğraşsak ve onlar bize kulak asmasalar dahi, onları öldürmenin caiz olmadığı anlamı çıkar. Bu yüzden, Ve aceleyle onları öldürmeye girişilmemeli sözünü onları öldüremeyiz biçiminde kabul etmekten başka seçeneğimiz kalmıyor. .... Aziz Maimonides'in yazmış olduğu gibi, bu Karaim delalet içindeki insanlardır ve bizler, onların çocuklarının çocuklarını Tevrat'ın manevi gücüne geri döndürene dek, onlara barışçıl sözlerle yaklaşmalıyız. Peki, biz onlara Tevrat'ın delillerini öğretmezsek, onların Tevrat'a dönmesini nasıl bekleriz? Haham Yohanan Ben Zakai zamanında, bunlar Bilgelerin onuruna leke sürmüş ve Zakai de bu yüzden Tevrat'ın delillerini onlara açıklamak istememiş olabilir. Oysa onlar Bilgelere iftira etmeyeceklerini taahhüt etmiş olsalar, o andan itibaren o da onlara eğitim verir ve Tevrat'ın delillerini açıklardı. Öğretmenlerimiz Haham Eliya HaLevi ve Haham Eli'ezer Kapsali'nin hükmü böyledir. Bunlar olağanüstü dindar ve çok büyük hukukü otoriteye sahip kişiler olarak, sözlü Tevrat'ı Karaime öğrettiler, çünkü Karaim Tanrı'nın kutsal günlerini ihlal etmeyeceklerini ve gerek sağ, gerek ölmüş olan (aziz mertebesindeki) otoritelerin onurunu lekelemeyeceklerini taahhüt etmişlerdi. Haham Moşe Kapsali, Karaime sözlü Tevrat'ı öğretme konusunda, diğerleriyle hemfikir değildi. Buna rağmen onlar, hükümlerinden vazgeçmediler ve onun söylediklerini kabullenmediler, çünkü onlara göre, açıkça günah işlemeyeceğini ya da aziz otoritelerin onuruna laf etmeyeceğini taahhüt eden herkese eğitim vermek caizdi. (Haham Eliya Ha-Levi'nin başka kaynaklarda adı geçmiyor. Mizrahi'den (1526-1535) sonraki Hahambaşı Eliyahu HaLevi'nin dedesi olabilir. Haham Moşe Kapsali Osmanlı fethinden sonra (1453-1498) İstanbuldaki tüm cemaatlerin ilk Hahambaşısıydı. Haham Mordehay Komotini(Komotiayno) (1402-1482) 15. yüzyılın en önemli Romaniyot Hahamlarından biriydi. Onlar bo sonuca, daha ziyade Karaim oğullarının sünnet edilmesiyle ilgili kanundan yola çıkan bir akıl yürütme ve aralarında geçen başka pek çok tecrübeye dayanarak vardılar. Ve hocamız Aziz Haham Mordehay Komoitini'nin bana verdiği bilgiye göre, Katalonya'nın önde gelen otoritelerinden, oranın en iyi ailelerinden birinin evladı, Talmud'un tamamı hakkında çok kapsamlı malumat sahibi bir kişi, kalabalık bir cemaate sahip önemli bir haham ve dindarlıkta kusursuz biri olan muhterem öğretmeni Haham Hanokh Saporta, Karaime, Talmud, kanunlar, Raşi, Pentaukhos(Tevrat'ın ilk beş kitabı) ve dünyevi konular da dahil olmak üzere her türde bilgiyi öğretmişti. Bunun doğruluğu kesindi ve hiç şüphesiz bunlar güvenilir otoriteler- Yahudi hukuku konusunda vasıflı otoriteler ve önemli dini şahıslardı. Onların hükümden kim sual edebilir? Tüm bunlardan açıkça görülüyor ki, KAraime bilgeliğin öğretilmesine getirilen yasak, ihtiyari bir meseleyle ilgili olup, herhangi bir emirle ilgili olmamasının yanı sıra, bir günah unsuru taşır. Zira, görmüş olduğumuz gibi, Rabinitler, Karaime eğitim bvermekten kaçınmaları yüzünden, kendileri de öğrenmekten mahrum kalmışlardır. Durum böyle olunca, bu yasağın onu kabul etmeyenleri bağlanması bir yana, ona itaat edenler, Tevrat eğitimini gerilettikleri çin günahkarladır ve bu günahları için dua edip Tanrı'dan merhamet dilemeleri gerekir. Bu yüzden, söylediklerimizden ortaya çıkan hüküm şudur ki, Poli sinagogunda toplanananların ilan ettikleri- Rabiniyim, Karaime ,hibir dünyevi konuda, adları ve hatıraları yeryüzünden silinesice başka milletlerin alimlerinin yazdığı eserlerden, eğitim veremez diyen-yasak, yalnızca ve yalnızca, onu kabullenenler için geçerlidir. Onu kabullenmiş ve onaylamış olanların, onu ihlal etmeleri caiz değildir. Bu nedenle, bu yasağı kabul etmiş olanlardan, onister çocuk ister yetişkin olsun, herhangi bir Karaim'e, yeryüzündeki herhangi bir konuda önemli önemsiz herhangi bir şeyi-bu,hele de aziz Bilgelerimize ait herhangi bir midraşim'den olan midraşlar, Kitabı Mukaddes metinlerinin anlamı üzerine herhangi bir efsane ya da yorum, Kitabı Mukkades'teki herhangi bir sözcüğün anlamı, bir sözcüğün son hecesinin mi, yoksa ondan bir önceki hecesinin mi vurgulanacağı gibi konular söz konusuysa, daha da önem kazanır-hatta , küçük çocukların öğrendiği gibi harflerin yan yana nasıl okunacağını, gizli ya da açık, düzenli olarak ya da bir kereliğine, soru cevap yntemyile veya delillerle öğreterek yasağı ihlal eden kişi,, bu lanete maruz kalır. Ve biri Kohen, biri Levi ve biri Yisrael olmak üzere üç kişinin, ellerinde Tevrat tomarları tuttukları sırada kabul ettikleri, Karaime dünyadaki hiç bir konuyu, hatta- küçücük çocuklara öğretildiği gibi-alef harfinin patah sesli harfiyle yan yana geldiğinde ah diye okunacağını dahi, öğretim şekli ister spru cevap usulüyle ister delillerle olsun fark yaratmaksızın, kimsenin öğretmeyeceği şeklindeki düzenlemeye göre, lanet o kişinin 248 organına işler, evine yerleşir ve o evin tahtalarını ve taşlarını harap eder. Diğer yandan, yasağı kabul etmeyenler, pazarlarda ve sokaklarda onu protesto edenler: İşte onlar için, bir çok nedenden dolayı, bağlayıcı herhangi bir yasak, yemin ya da nidu'i olmadığı kesindir. Onlar bu yasağı kabul etmemiş ve kesinlikle onaylamamıştır ve Aşeri'nin sözlerinden ve Tur'un yazarı olan Aşeri'nin oğlunun sözlerinden göreceğimiz gibi ve Raşi'nin açıkladığı gibi, aziz Maimonides, Metz'li ata, RabYaH'ın aziz Hocası ve aziz Rabenu Tam gibi daha eski otoritelerin hepsi de böyledir. Bir şehrin Rabinik otoritelerinin, soyun tümünün rabinik otoritelerine denk olmadığında hepsi hemfikirdir. Soyun otoriteleri tüm soy için bağlayıcı hükümler, kurallarını ya da adetlerini ihlal eden her kim olursa- hükümler, kurallar ya da adetleri kabullenenler kadar olanları tamamen reddedenlere karşı da-yasak tebliğ edebilir. Ve bu, genelin iyiliğine yönelik ihtiyari meselelerle ilgili hükümler, kurallar ve adetler kadar, Tevrat'ın çevresinde bir koruma duvarı dikme amaçlı olarak ruhani meseleler içinde geçerlidir. Oysa şehrin rabinik liderleri, tüm bir krallığın ya da bölgenin en üst otoriteleri olsalar bile şehrin tüm sakinlerini bağlayacak bir hüküm çıkarma ya da onu onaylayanlar dışındakileri bağlayacak herhangi bir kuralı kabul etme yetkisine sahip değildir. Onların hükmünei kanununa ya da adetine uymayan birini buna zorlamalarının-ister para cezası, ister yasakla olsun- hiçbir yolu yoktur. Şehrin tüm otoriteleri ve şehrin tüm Yahudi sakinleri fikribirliğine varsalar ve bu otoriteler şehrin tüm meselelerinde söz sahibi olan şehir liderleri olsalar bile, durum aynen geçerlidir. Ve buraya kadar söylediklerimizi dikkatle okuyan herkes için, tüm bunlar açıkça ortadadır. Dahası buradaki yasak, şehrin tüm kuralları ve adetlerinin doğmasında otoritesine dayanılan ve her meselede yetkili kişi olan, kongregasyonların Baş Hahamı tarafından çıkarılmamıştır. Tersine, kendisi bu yasağı protesto etmiş ve onları planlarını uygulamaktan caydırmak için, arka arkaya üç defa kınamıştır. Öte yandan o Haham, Karayimin evinde uşak ya da hizmetkar olarak çalışılmasını engelleyecek başka bir yasağın çıkarılması planını desteklemiştir, zira böyle kişiler diyet kurallarının ve Tanrı'nın kutsal bayra günlerini kesin olarak ihlal ediyordu. O , bu fiilin hukukun ihlalini engelleme amaçlı olduğunu söylemişti; bu durumda her kişinin, Hahambaşı ya da cemaat çoğunluğunun tavsiyesine ihtiyaç duymaksızın bir yasak çıkarmaya gücü vardı. Çünkü Tanrı adının kutsallığına saygısızlık olan yerde, Hahamların sözünü dinlemeye gerek yoktu ve herhangi bir kişinin yasağı tüm Yahudileri bağlardı. Bir hükümdar bile ona uymak zorundaydı. Tüm bunlara rağmen, onlar, onu dinlemektense, direnmeyi bırakması için çeşitli tehditlerle onu yıldırmaya çalıştılar, zira içleri hırs, öfke ve gazapla yanıyordu ve maksatlarını-edepli ya da edepsizce yöntemlerle göstermek istiyorlardı. Bu suretle, yasağın onu tasvip etmeyenler için hiçbir esası olmadığı ve diğerlerinin, kendilerine başkanlık eden hahamın rızası olmaksızın herhangi bir hüküm ya da kuralı kabul etmeye hiçbir yetkilerinin olmadığı çok açıktır. Zira gerek eski, gerek yeni otoritelerin görüşüne göre, o hahamın sözlerine herkesin riayet etmesi şarttır. ... Bunun da ötesinde, bu yasak şehrin sakinlerinin çoğunğu ya da şehrin tüm liderlerinin onayıyla çıkarılmamıştır. Zira Zeitun sinagogunda toplanan meclisin niyeti, Poli sinagogunda toplanan-yasağı çıkaran- meclisin niyetiyle taban tabana zıttı ve birinci meclis, ikincisinden daha kalabalıktı. Şehrin liderleri ve hahamları iki kampa bölünmüştü. Bundan dolayı, bu yasak yalnızca onu kabul eden ve onaylayanları bağlar. Onu onaylamayanlar için yasağın esamesi bile okunamaz. Maimonides'in Hilkhot Mamrim'in 1. bölümünde yazdığı gibi sana öğretecekleri şeylerin tümüne uygun olarak... yazılmış olduğundan, kutsal Tevrat'ımızın mutlak otorite bahşetmiş olduğu en önemli hukuk otorite ve sözlü kanunların resmi yorumcusu, Yeruşalayim'de egemen olan Yüce Mahkeme Sanhedrin'in, halkın çoğunluğu onun hükümleri ve kurallarını denetlemeksizin hüküm ve kural koyma ya da adetler başlatma yetkisi yoktur. Halkın çoğunluğu o hükümleri ve kanunları arzulamıyorsa, onlar geçersiz sayılır. Dolayısıyla, bir şehrin otoriteleri tarafından çıkarılmış, Yüce Mahkeme'nin otoritesine sahip olmayan, şehrin sakinlerinin çoğunun onaylamadığı ve soyun önde gelen Rabinik otoritelerinin fikir birliğine varamadığı- kiminin savunduğu kiminin karşı çıktığı-ve savunanların bile, öğretmenlerin protestolarını bilseler hiçbir şekilde onay vermeyecekleri böyle bir yasak hiçbir geçerliliğe sahip değildir. Zira öğretmenlerin protesto ettiklerini duydukları zaman, pişmanlıkları gözlerinden okunuyordu ancak yaptıkları hatayı onarmalarını artık mümkün değildi. Bu yüzden, küçük çocukların bile gayet açıkça görebileceği gibi, gerek eski gerek yeni otoritelere göre, bu yasak onu hiçbir biçimde onaylamayanlar için bağlayıcı değildir ve bunun için derin ve hatta ciddi bir analize gerek yoktur. Üstelik bu yasak, genel iyiliği ve kanunlarımızın güçlenmesi ve pekişmesi için çıkarılmış bir ni'dui ya da aforoz gibi , Tanrı adına çıkarılmamıştır. Bu yasak daha ziyade, onlardan bazıları tarafından, Karaimin öğretmenlere gösterdikleri hürmetten dolayı öğretmenlere güttükleri kıskançlık ve nefretten ve bazılarının, paralarını faize yatıran Karaime duydukları kıskançlık ve nefretten dolayı çıkarılmıştır. İnsanlar faiz yediklerinde durum daima böyle olur; bunlar her zaman herkesin nefretini kazanırlar. Onlar da onlardan intikam almak için toplandılar ve kıskançlıkları ve öfkeleriyle hareket etmeseler, kendilerine gelirler ve planlarından vazgeçerlerdi. Öğretmenler ile yasağı çıkarmak üzere Hahamın evinde toplananlar arasında patlak veren sürtüşme ve anlaşmazlığı, sonra bunların birdenbire kalkıp yasağı çıkaracaklarına and içerek çabucak gidip ellerinde sopalar bulunan rezil kişileri toplayarak, yasağı engellemek isteyen her kim olursa dövmeleri ve hakaret etmeleri için bu kişileri Şabat sabahında Poli Sinagogunun girişinde hazır ettiklerini, herkes biliyor. Durum böyleyken, dünyada bu yasağın herhangi bir hükmü olabileceği fikrinde olan biri var mıdır? Maymonides'in Hilkhot Sanhedrin'in yirmi dördüncü bölümünde yazmış olduğu , Yeruşalayim Talmud'unda gördüğümüz ve Yoreh De'ah'ta alıntıladığı gibi, Yüce Sanhedrin bile, böyle bir güce sahip değildir: Bir bilgin kendi ihtiyacı için bir yasak çıkarırsa, onu edepli bir biçimde kabul ettirse bile , o yasak yasak değildir. Bu kuralla ilgili olarak, RabYaH, burada bir yasağın yarar sağlamak üzere, yani Tanrı için diye değil,bir bilginin kendi çıkarı için konulmasından söz edildiği yorumu getirir. Ve yanıtı alan kişi buradan yola çıkarak şu soruyu sorar: Mali çıkar ile intikam arasında ne fark vardır? İntikam da kişisel çıkardır, çünkü kötülük hevesinin tatminini sağlar. Ve daha ziyade şunu savunabiliriz: Eğer kişi bir yasağa uymaya zorlanıyorsa, ama o yasak iyi niyetle değil de, daha ziyade bazı kişisel çıkarlar adına konmuşsa, o yasak yasak değildir-kuşkusuz o zaman, herhangi bir ceza gerektirecek bir durum yoktur; tıpkı yasak koyanların niyetinin sırf kendi hükümlerini çiğneyenleri aforoz etmek olduğu bizim örnekte olduğu gibi yasak ister düşmanlarına boyun eğdirmek ister onlardan intikam almak olsun, iyilik adına olmayan bir sebeple konmuşsa: Gerek eski gerekse sonraki otoritelerin ki olsun, tüm görüşler, bu yasak ya da aforozun kesinlikle hiçbir hükmü olmadığını söylüyor. Üstelik bu yasağı herkes, hatta ona onay verenler bile ihlal ediyor. Zira , onlarla fikir uyuşmazlığımız olan her bir emir üzerine, herkes Karaime soru soruyor ve herkes onların sorularına cevap veriyor. Ve şimdiye kadar şehrin sakinlerinden, bir Karaiyinin sorusunu cevaplamaktan ya da onun bilme ihtiyacı duyduğu herhangi bir şeyi ona açıklamaktan sakınan kimse duymadık. Dahası, sabit, düzenli eğitim meselesinde bile, yasağın asıl dayatmacıları bizzat yasağı çiğnemiş durumdadır: Ellerinde Tora Tomarları tutan kişilerin ta kendileri yasağı çiğneyenlerdir. Ve çoğunluk bu yasağı sürdüremeyecek durumda olduğundan, içlerinden birinin bile buna uymadığı böyle bir durumda, bu hüküm ve yasağın geçerliliği olmadığı çık açıktır ve-yeterince delille açıklamış olduğum gibi-halkın sürekli yasak ihlal etmesini engellemek için, onları bu yasağı kaldırmaya zorlamak uygun olur. Ve bu hüküm eski ve yeni otoritelerin görüşleriyle uyum içindedir. Bundan başka, birçok otorite, yasağın ilan edilmesinden sonra şehre gelmiş olan Sefarad sığınmacılar, Tanrı'nın himayesi ve merhameti üzerlerine olsun, Karaime açıkça eğitim veriyorlar, zira onlar şehir sakinlerinin, yasağı protesto edenler için bile bağlayıcı olacak, hele de yeni gelenleri bağlayacak bir yasa çıkarma yetkisi olmadığını biliyorlardı. Ve bunlar önemli bir çoğunluk oluşturuyor ve kimse bunları protesto etmiyor. Bu suretle, bu hüküm tutmadığı içindir ki tamamen geçersiz hale gelmiştir ve böyle bir durumda, bu yasağın hiçbir yaptırımının olmayacağını herkes kabul eder. O halde, hükümleri geçersizdir, zira hiç kuşkusuz onlar kandil yağıyla ilgili hüküm veren, nur içinde yatsınlar, Daniel'den ya da Hillel ve Şamay'den daha büyük değildir ve Haham Yehuda HaNasi soruşturup bu hükmün tutmamış olduğunun öğrenince, divanının üyeleriyle birlikte hükmü iptal etmiştir. Aslında, hüküm zaten kendiliğinden geçersiz hale geldiğinden, onu fiilen iptal etmediler; daha ziyade geçersizliğini ilan ettiler. Benim naçizane görüşüm budur, Eliya Mizrahi. İstanbul Yahudi Cemaati'nin Tarihi ((1453 - 1566)) Minna Rozen İş Bankası Kültür Yayınları / Tarih

No comments:

Post a Comment